Bu yazımızda sizlere uzun yıllar evden eve nakliyat hizmeti verdiğimiz, birçok mutlu müşterimiz bulunan Kağıthane’nin geçmişinden bahsedelim istedik.
Bizans döneminde Kağıthane Deresi’nin adı Barbisos’tu. Kesin bilgiler olmamakla birlikte İstanbul’un fethi sırasında burada bir kâğıt değirmeni bulunduğu ve bu imalathanenin II. Bayezid dönemine (1481-1512) kadar çalıştığı anlaşılır. Evliya Çelebi 17. yüzyılda Kağıthane çevresini anlatırken burada harap durumda bir kâğıthane bulunduğunu anlatır. Semtin ve ilçenin adı, bu kâğıthaneden gelmiş olmalıdır.
Kâğıthane 18. yüzyıldan önce de lâleleri ile meşhurdu. Evliya Çelebi buradaki (Lalezar Mesiresi’nde) “Kağıthane Lalesi” ismiyle meşhur “Lale-i Günegün”den bahsederek, “Lale vakti buraya gelenlerin aklı perişan olur” diye yazmıştır. Kâğıthane 18. yüzyılda III. Ahmet’in veziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın zamanında Lale Devri ile dillere destan olmuştur.
28. Çelebi Mehmet Efendi’nin Paris’ten getirdiği Versay bahçe ve köşklerinin planlarına göre, Kağıthane deresi etrafında padişaha ile vezirlere özgü 60 kadar kasır ve köşk yapılmış ve kıyılar, zamanın münevverlerinin devam ettiği büyük bir Bektaşi Tekkesi ve mezarlığının bulunduğu Karaağaç düzenlenmiştir. Dere kenarları kavak ve çınar ağaçları ile süslenmiştir. En meşhur Kasır, “Sadabad” olarak anılmaktadır. Derede çağlayanlar yapılmış, geceleri kaplumbağalar üzerine mumluk dikilerek Lale bahçeleri arasında çırağanlar düzenlenmeye başlanmıştır. O yıllarda Kâğıthane’yi; lale tarlaları, havuzlar, fıskiyeler ve renk renk görünen köşkler birbirini tamamlayan unsurlardı. Yine Sütlüce mevkiinde Giresunlu ve Karaağaç Tekkesi isimli Osmanlı münevverlerinin devam ettiği Bektaşi tekkeleri mevcut idi.
Kağıthane’nin tarihini anlatsak bitiremeyiz ancak biz de sizinle birlikte birşeyler öğrenme çabasındayız. Uzun yıllar iş yaptığımız bu bölgeyi her yönüyle tanımamızın işimizi daha iyi yapmamıza katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz.